Karadeniz'in incisi Dikkaya Köyü (Mekaleskirit) Tatil,Turizm, video, resim ve fazlası burada...
  dikkaya koyu
 

dikkaya köyü
dikkaya köyü tarihçesi
dikkaya köyü aileleri
dikkaya köyü sakinleri
dikkaya köyü nerededir
dikkaya köyü resimleri
dikkaya köyü videolar
dikkaya köyü sitesi






dikkaya köyü dikkaya köyü
Mekaleskirit Köyünün ismi 1958 yılında Dikkaya olarak
değiştirilmiştir. Mekaleskirit (dikkaya köyü) mezra
durumundayken 18. yy.da bağımsız 40 hane olarak
yerleşilmeye başlanmış ve bugün ise 350 yi aşkın
hane sayısına ulaşılmıştır. Önceleri Pazar (Atina)
ilçesine bağlı olan köy 1958 yılında Çamlıhemşin
in ilçe olmasıyla, bu ilçeye bağlanmıştır.
Fakat Çamlıhemşin ile olan ilişkiler
resmi işlemler dışına pek çıkmamaktadır.
Mekaleskiritin köyünün oluşumu yani kurucu
sülaleleri olarak  KESİCİ,KARAMAN,SARI VE KOS
olarak ön plana çıkmaktadır.


Köy bu sülalelerin genişlemesi ile oluşan akraba dağılımı içindedir.
Sülalelerin genişlemesi ile soyadı
farklılıkları da zamanla meydana gelmiş olsa da akrabalık
bağı halen eskisi gibi devam etmektedir.Köyde şu anda
50 ye yakın soy isim kullanılmaktadır fakat kökleri bu
ailelere dayanıyor hepsinin de.Ayrıca bu köyümüzde
yaşayan ailelerden dikkaya ya bağlı olup sonradan
ayrılan köylerden de gelip yerleşen ailelerde bulunmaktadır.
1970 yılına kadar köy, tarım ve hayvancılıkla geçimini
sağlamaktaydı. Köylünün büyük çoğunluğu kendisi
için üretim yapmakta, köy içinde tüketilmekteydi.
Bu ürünler; mısır, lahana, fasulye, kabak, salatalık,
patates, biber, fındık, arpa, kenevir vb. Bunlardan pazar için üretilen sadece mısırdı. Mısırın pazarlanması ise 23 km uzaklıkta
olan Pazar ilçesinde yapılıyor ve bu ürüne karşılık
en çok tuz alınıyor, bunun yanında az da olsa şeker
alınıyordu; çünkü halk şeker ihtiyacını daha çok bal
üretiminden karşılıyordu. Yine pazardan bazı üretim
araçları (kazma, kürek, balta vs.), köy içinde üretilemeyen
mutfak araçları ve silah gibi mekanik araçların da satın
alındığını ögreniyoruz (köy mülakatlarından).

2006 yılında yaptığımız alan araştırması sonucunda elde
edilen verilere göre aile reislerinin %66.7 sinin toprakları
1970 öncesinde hanenin geçimi için yeterliymiş. Bugün ise
sadece tarım ya da hayvancılıkla geçinen aile yok denecek
kadar az (% 6.7). Çünkü 1970 öncesinde pazarla olan ilişkiler azdı ve tüketim ile üretim dengede gidiyordu. Fakat 1970 sonrasında pazarla olan ilişkilerin artması tüketimin artmasına, toprakların yetersizleşmesine ve geçim için yeni iş alanları aranmasına yol açtı. Bu yeni iş alanları ise; ticaret (%50), yarıcılık (%20), işçilik (%15) ve hem yarıcılık hem de ticaretle uğraşanlar (%15)dir. 1970 sonrasında pazarla olan ilişkilerin artmasının nedeni, çay tarımının köye girmesiydi. Tamamen pazar için üretilen çayın tarımsal alana girmesiyle diğer tarımsal ürünlerin üretilmesinde (özellikle mısır) büyük bir düşüş yaşandı. 70 li yıllarda pazar ilişkilerinin yerleşmesiyle birlikte ilk defa un alınmaya başlandı.

Köye ilk televizyon KESİCİ ailesi tarafından (tüplü) 1972 de, ilk minibüs ise yine KESİCİ ve KARAMAN aileleri tarafından 1975 de girdi. 1981 yılında elektrik geldi. Bugün elektriği bağlanmamış hane yok. Telefon ise 1986 de geldi, telefonu olmayan hane yok denecek kadar az (% 6.7).

TOPLUMSAL VE EKONOMİK YAPI VE GELİRLERİ

Köyün nüfusu 2300-2500 civarındadır. 14 yaşın altında olanlar 500-600 kişi, 300-350 kişi de 50 yaşın üstünde geri kalanları orta yaşlardadır. 350 hanelik köyün merkezinde 110 hane vardır. Yani merkezin yaklaşık üç katı kadar mahallelerde yaşamaktadır. Köyde hane başına 8-9 kişi yaşamaktadır. Fakat erkeklerin büyük bir çoğunluğu köy dışında yaşamaktadır. Köyde yaşayan erkeklerin (hane reislerinin) %40 i köyde işçilik (marangozluk, ot biçme, yeni tarım alanlarının açılması, inşaat, yol tamiratı, odun kesme türü işler yapmakta), %26 si hayvancılık, %20 si köy dışında çalışıp da araştırma yaptığımız dönemde köyde bulunan erkekler. Araştırma kapsamına giren erkeklerin %73.3 ü ilkokul mezunudur.

Dil

Araştırma kapsamına giren ailelerin %93.3ü evde ve köyde Lazca konuşuyor. %6.7si ise hem Lazca hem de Türkçe konuşuyor. Köy halkının %60i şehirde hem Lazca hem de Türkçe konuşuyor, %40i ise sadece Türkçe konuşuyor. 0-5 yaş arası çocuklarla %40 Türkçe, %60 hem Türkçe hem de Lazca konuşuluyor. 5-10 yas arası çocuklarda %60 Lazca %40 hem Lazca hem de Türkçe konuşuluyor . Küçük yaştaki çocuklarla daha çok Türkçe konuşulmaya çalışılmasının nedeni Türkçeyi daha iyi öğretebilme kaygısından kaynaklanıyor. Fakat yarım yamalak Türkçe bilgisi ve telaffuzuyla öğretilen Türkçe, hem Lazcaya hem de Türkçeye zarar vermekte, iki dil de eksik öğrenilmektedir. Kanımızca aile içinde anadil, okulda da Türkçe öğretilmesi gerekir. Çünkü her iki dilinde kendi koşullarında ve o dili iyi konuşan ve bilen insanlardan öğrenilmesi gerekir.
GÖÇ

Araştırma kapsamına girenlerin %46 si mevsimlik göç ediyor. Bunların %75 i çevre ilçelere çay toplamaya gidiyor, kalan ise işçilik yapıyor. Çay toplamaya gidenlerin büyük çoğunluğu kadınlar. Bu olgu ise son on yıldır yoğunluk kazandı ama şimdilerde bu olgu tekrar eski halini almaya başladı denebilir çünkü erkeklerde artık çay tarımında ve yarıcılık dönemlerinde en az kadınlar kadar çalışmaya başlamışlardı,ama kadınların emeği daha çok olduğunu söyleyebiliriz. Sürekli göç edenlerin oranı ise %33.3. Bunların %75 i hane reisinin oğlu, %25 i ise hane reisinin kendisi. Gidenlerin %60 i esnaf, %40 i ise işçilik yapıyor. Göç edenlerin %80 inin malları ailede kalanlar tarafından kullanılıyor. Bu kişiler yaz aylarında ya tatil için ya da çay toplamak için geliyorlar. Gidenlerin %80 i hem para kazanmak için hem de meslek edinmek için gitmişler. Bunlar arasında geçimlerini sağlayabildikleri halde gidenler yok. Araştırma kapsamına girenlerin hepsi göç edenlerin gitmekle iyi yaptıklarını söylüyorlar fakat burasızda duramadıklarını ve her yazın mutlaka en az bir ay dahi olsa tatil veya çay toplamak için geldiklerini anlatıyorlar.Şahsen ben bile köyümde pek büyümesem de oraya gitmek için can atanlardanım ve her yaz mutlaka tatil için en az bir ayımı ayırıyorum.

Yetiştirilen Ürünler



Uygulama kapsamına giren ailelerin %20 si yılda 7 ton çay üretiyor. Diğer %20 si 3, %33 ü ise 5 ton çay üretiyor. Köy içinde pazar için üretilen tek geçim kaynağı çay. Bazı aileler hayvancılık yapmakta fakat, kendi geçimlerinin dışında pazar için üretim yapanlar (%6.7) çok az. Daha önce değindiğimiz gibi çayın köye girmesiyle köy içinde diğer etkinliklere olan ilgi azaldı. ironik bir biçimde çay da geçim için yeterli olamamaktadır. Sadece köy içindeki etkinliklerle geçimini sağlayan aile yok denecek kadar az (% 6.7). Ailelerin hepsi çaylarını vadeli satıyorlar. %80 i ÇAYKUR a (Devlet kurumudur), %20 si de özel sektöre satmaktadırlar. Ailelerin %86.7 si toprağını kendi işliyor. Diğerleri ise, büyük çoğunlukla, topraklarının sadece bir bölümünü işçi ya da yarıcılara veriyor. Ailelerin %80 inin 45 dönümden daha az toprağı var. Hanelerin %26.7 si yarıcılık yapıyor. Bu ailelerin hepsi 90 lı yıllardan sonra yarıcılığa başlamışlar. Daha önceleri toprakları yeterliymiş. Daha doğrusu büyük çoğunlukla simdi de ayni toprağa sahipler ama, elde edilen ürünlerdeki fiyatlar ülke koşullarına göre artmadığı ve buna karşılık tüketim olgusu arttığı için toprak yetersiz gelmeye başlamış. Topraklarının yetersiz olduğunu söyleyenlerin %50 si geçimini sağlamak için ticaretle uğraşıyor. %20 si yarıcılık, %15 i işçilik ve hayvancılık, diğer bir %15 ise hem yarıcılık hem de ticaretle uğraşıyor.Ailelerin %66.7 sinin toprakları 20 yıl öncesine kadar yeterliymiş. Hanelerin %53.3 ü topraklarını miras yoluyla elde etmişler. %40 i ise hem miras hem de satın alma yoluyla elde etmişler. Satın alınan toprakların %50 si 15 dönümden az, kalan %50 ise 15-30 dönüm arası.

 

Emek Kullanma Biçimleri

Köyde tarla işlerini %66.7 oranında yaşlı kadınlar, yetişkin kadınlar ve kız çocukları yapıyor. %33.3 ünde ise bunların yanında ailenin diğer fertleri de yardım ediyor. Hayvanlarla ilgili işleri %53.3 oranında yaşlı kadınlar, yaşlı erkekler ve yetişkin kadınlar yapıyorlar. Ev işlerini yetişkin ve yaşlı erkekler dışındaki aile fertleri yapıyor. El işlerini ise tamamen kadınlar yapıyor. Odun taşıma işlerini % 40 oranında yaşlı ve yetişkin kadınlar, %26.7 oranında ise sadece yetişkin kadınlar yapıyor.Şehirdeki işlerin %53.3 ünü sadece erkekler yapıyor, %46.7 oranında ise gerektiği taktirde ailenin diğer fertlerinin de bu tür işleri yaptıklarını belirttiler. İnşaat, arıcılık gibi işler "erkek işi", bunun yanında inşaata malzeme taşıma işi arabaların yanında -aynı zamanda- kadınların da işi. Bu işlerin bu şekilde bölüşümü ancak hastalık durumunda (%66.7) değişiyor.

Kadınların yaptığı işleri erkekler yapamaz diyenlerin oranı %33.3. %20 si ise erkekler yaparsa verimin düşeceğini, diğer bir %20 si de gerekirse yapabileceğini söylemişlerdir. "Kadınların yaptıkları işleri yapar mısınız?" sorusuna, %60 i gerekirse yaparım, %40 i ise "yapmam" cevabını vermişlerdir. "Erkeklerin yaptığı işleri kadınlar yapabilir mi?" diye sorulduğunda %46.7 si yapamayacağını, %33.3 ü ise sadece köydeki işleri yapabileceklerini söylemişlerdir.Köy içindeki işlerde hâlâ (%86.7) yardımlaşma var. Bunun yanında ücretli işçilik de (%73.3) artarak devam eden bir olgu. Ücretli işçilik için köy dışından gelenler sadece %20 oranında.




Çamlıhemşin Belediye Başkanı İdris Melek, ilçesini SİT alanı ilan edenlerin burada insanların yaşadığını unutmuş olduklarını söyledi. Evsel Atık Yönetimi Çalıştayı’nde konuşan Melek, “Hem milli park, hem SİT alanı hem de turizm merkezi, bu nasıl bir çelişki” dedi.

Belediye Başkanı İdris Melek,


Çamlıhemşin

Çamlıhemşin Doğu Karadeniz Bölgesinde Rize İlinin İlçe merkezlerinden biri olup, kıyıdan içerde fırtına deresi vadisi 41.8 kuzey enlemi i le 41.01 doğu boylamının kesinleştiği noktada, vadi tabanında denizden yüksekliği 300 metre dolayında bulunmaktadır. Bazı mahallelerde ise bu yükseklik 700 metreyi aşmaktadır. İlçemiz 885 Kilometrekarelik bir alanı kaplamaktadır. Bu alanın %80'i ormanla kaplı, dağınık ve tepelik alanlardan ibaret olup, düz alanlar hemen hemen yok gibidir. Çamlıhemşin İlçesi Rize İlinin denize sınırı olmayan ilçelerinden biridir.

 

Denizden güneye doğru 22 Km. lik karayolu uzunluğunda ve içeridedir. İlçenin güneyi, doğu-batı doğrultusunda kavis çizen ve denize paralel olan, yükseklikleri 2000-4000 metreyi bulan "KAÇKAR DAĞLARI" ile çevrilidir. Bu dağ silsileleri içinde 3932 metre yüksekliğe sahip "KAÇKAR DAĞI" yine yüksekliği 3344 metreye ulaşan "CİMİL DAĞI" ve yükseltileri 2000 metreyi geçen bir çok dağ ve tepeleri mevcuttur. Kaçkar Dağları üzerinde jeomorfolojik olaylar sonucu oluşmuş bir çok irili ufaklı krater gölleri mevcuttur. (Büyük Deniz Gölü, Meterez Gölü, Yıldız Gölü, Dönen Gölü, Serincef Gölü ve Kara Göl bunlardan bazılarıdır.)






Dikkaya Köyü(Mekaleskiriti) Yazdır E-posta Yazar Administrator Cuma, 02 Kasım 2007 Dikkaya (Mekaleskiriti)Köyü Özellikleri:Çamlıhemşinden 6 km uzakta olup 1165 nüfusa sahiptir. Köyde, ilköğretim okulu vardır ancak kullanılamamasının yanı sıra taşımalı eğitimden yararlanılmaktadır. Köyün içme suyu şebekesi yoktur ancak kanalizasyon şebekesi vardır. Ptt şubesi ve ptt acentesi yoktur. Sağlık ocağı ve sağlık evi yoktur. Köye ayrıca ulaşımı sağlayan yol asfalt olup köyde elektrik ve sabit

Rize Çamlıhemşin Dikkaya Köyü

Dikkaya Köyü Rize ilinin Çamlıhemşin ilçesine bağlı bir köydür.

Dikkaya Köyü Web Sayfası:

Bu sayfa köyümüzdeki gurbetçilerin köy hasretini gidermek ve köylülerimiz ile bu sayfada iletişime geçebilmemiz amacı ile kurulmuştur.
Sitenin alt kısmında bulunan yorum formundan köylülerimize mesaj bırakabilirsiniz.

Vakfıkebir

Dikkaya Köyü Resimleri ve Tanıtım Bilgisi:
Dikkaya Köyü hakkında resim ve bilgi elimizde bulunmamaktadır. Resim ve Köy bilgileri elinizde mevcut ise iletişim bölümünden bizimle iletişime geçiniz.

Standart








Çamlıhemşin Dikkaya Sağlık Ocağı



Telefon

:



(464) 656 60 06



Adres

:



Rize / Rize



RİZE İLİ ÇAMLIHEMŞİN İLÇESİ DİKKAYA KÖYÜ

 

Tarım Girdileri

Suni gübre kullananların %46.7 si 20 yıldır kullandıklarını söylüyorlar. Son on yıldır suni gübre kullanmayan aile yok. Hanelerin %66.7 si hane geliri azalsa bile suni gübre kullanmaktan vazgeçmiyor. Çünkü iyi verim elde etmek için suni gübrenin gerekliliği düşünülüyor.Hanelerin %26.7 si 2,%26.7 si 3, %46.7 si de 4 ile 10 arası inek + öküze sahipler. İneği olmayan aile yok denecek kadar az, çünkü köyde en çok tüketilen gıdalar hayvansal ürünler. Bunun yanında daha önceleri önemli bir geçim kaynağı olan küçükbaş hayvancılık son yirmi yılda çok geriledi (%13.3). Çayın gelmesiyle diğer etkinlikler gibi arıcılık da artik yapılmamaya başlanmıştı fakat bu olguda Karadeniz de uygulanan düzenli bir çalışma ile tekrar canlandırılmaya başlandı. Arıcılık yapanların oranı şimdilerde %25.7 ye kadar ulaştı. Hayvanlardan elde edilen ürünlerin %86.7 si kendi için, %13.3 ü de pazar için üretilmekte.Köylünün %86.7 si hiçbir yerden borç almadan kendi kendine yetmeye çalışmakta.Geri kalanlar yakın dostları veya akrabalarından ve genelde döviz üzerinden borç alınıyor.

 


KÖYÜN TARIMSAL YAPISI

KÖYÜN ve KÖYLÜNÜN SORUNLARI

Köyün en önemli sorunu yol. Dik bir yamaç üzerine kurulan köyün yolları çok bozuk. Bunun yanında köye yakın sağlık ocağı olmasına rağmen sağlık personeli yetersizliği ve yeterli ekipmanın olmayışından düzgün hizmet verememektedir.Köy halkı sağlık ihtiyaçlarını çamıhemşin veya Ardeşen ve pazardaki hastaneler de görmektedir. Ayrıca eğitim köy için önemli bir sorun. Çünkü köy içindeki ilk öğretim okulu tam düzenli şekilde eğitim verecek kapasitede değil dikkaya ilköğretim okuluna gitmek içinse çocuklar her gün ya servisle veya en az 3-4 km. yürümek zorundalar. Lise için ise yürümek fayda etmiyor. Ya büyük şehirlere akrabalarının yanlarına gidiliyor ya da çevre ilçelere. Bu ilçelere (genelde Çamlıhemşin ve Ardeşen ilçesine) ya her gün arabayla gidiliyor ya da birkaç kişi ortak ev tutup ailelerinden uzakta yaşamayı küçük yaşta öğreniyorlar. Hanelerin en önemli sorunları ise; %60 inin ev, %40 inin geçim sıkıntısı. Hane reisinin en önemli derdi ise iş bulamamak ve dolayısıyla geçimini sağlayamamak (%80).Son on yılda köy için yapılan en önemli çalışma yurtdışına inşaat işi için iş imkanı sağlanması.Son 3-4 senedir köyün özellikle hane bireylerinden gençlerin büyük bir kısmı yurtdışında inşaat sektöründe çalışmaktadırlar.Bu imkan sağlandıktan sonra köyün geçim sıkıntısını da hemen hemen ortadan kalktığını görmekteyiz.Şimdilerde bile hanelerden %50 sinde yurtdışında olan mutlaka bir yakını vardır.Ayrıca çay alım yerlerinde de sezonluk iş imkanları da sağlanmaktadır.

 

Köyde Kadın ve Ekonomik Faaliyetler

Köy içinde yapılan etkinliklerin büyük çoğunluğunda kadınları görüyoruz. Çamaşır, bulaşık, yemek, çocuk bakımı, hastalara bakma, dikiş, çay, mısır, sebze ve meyvelerle ilgili işlerin hemen hepsi "kadın işi". Çay, sebze ve meyveyle ilgili işlere erkeklerin sadece yardım ettiklerini görüyoruz. Odun ve ot taşıma işlerini de araba olmadığı zaman yine kadınlar yapıyor. Bütün işleri kadınların yapmasına rağmen ailenin reisi her zaman olduğu gibi erkek. Erkeklerin %53.3 ü hane ile ilgili konularda kadınlara danışıyorlar. Fakat bu danışma %80 oranında tarla ve hayvanlarla ilgili işler için geçerli. Çay parası alımı ve bankadaki işlerin büyük bir kısmını (%93.3) erkekler yapıyor. Kadınlara nedenini sorduğumuzda %40 i bu işlerin "erkek işi" olduğunu söylediler. "Bu işleri kadınlar yapabilir mi" diye sorulduğunda %93.3 ü yapabileceğini belirtti.

 

EĞİTİM

Kadınlarda okuma yazma oranı %83.3 kadar. Bunların %93.3 ü ilkokul mezunu ya da mezun olamadan okuldan ayrılanlar. Neden daha fazla okumadınız diye sorulduğunda %53.3 ü okutulmadıklarını, %33.3 ü de okul yokluğundan okuyamadıklarını belirtmişlerdir. "Tek bir çocuğunu okutabilecek durumda olsaydın kızını mı oğlunu mu okuturdun?" diye sorulduğunda %53.3 ü kızını okutmak istediğini söylemiş, nedeni sorulduğunda ise, kızların sürekli ezildiklerini, bir meslek sahibi olarak bu ezilmişlikten kurtulmaları gerektiğini vurguladılar. Erkek çocuğumu okutmak isterim diyenler (%40) ise erkek çocukların anne-babaya baktıklarını, kızların ise evlenip evden ayrıldıklarını söylüyorlar.

 

Evlilik ve Çocuk

Kadınların %20 si 20 yaşında, %20 si 17 yaşında, %33.3 ü 16 yaşında, %6.7 si de 13 yaşında evlendiklerini belirtmişlerdir. Kocalarının evlilik yaşları ise, %20 si 17, %20 si 20, %46.7 si ise 20 yaşın üstünde evlenmişler. Bu evliliklerin %80 i görücü usulü ile gerçekleşmiş. Akraba evliliğine hâlâ olumlu yaklaşanlar var (%33.3). Evlenenlerin hepsi önce imam nikahı yaptırmışlar. %40 i bir yıl sonra, %33.3 ü de üç yıldan daha fazla bir süre sonra resmi nikah yaptırmışlar.Erkekler genelde köy dışında çalıştıkları için (%66.7) yılın büyük bir çoğunluğunda (8-9 ay) ailelerinden uzakta yaşamaktalar.Kadınların %26.7 sinin iki, %26.7 sinin üç, %26.7 sinin de 4 çocuğu var. %33 ü birer kez ölü doğum yapmışlar, %33.3 ü iki çocuğunu aldırmış, %26. 7 si de üç çocuğunu aldırmış. Kadınların %13.3 ünün doğum kontrolünden haberleri yok. Bu kadınlar orta yaşın üstünde olan kadınlar. Erkeklerin büyük çoğunluğu doğum kontrol aracı kullanmıyor. Ayrıca kadınların %60 i kocalarından dayak yediklerini itiraf ederken, %40 i dayak yemediklerini söylemişlerdir.

 

Sahiplik-Mülkiyet

Kadınların %93 üne babalarından miras olarak hiçbir şey kalmamış. Annelerinden de %73.3 oranında hiçbir şey kalmamış. %20 sine de sadece giyim eşyası kalmış. Mirasta kadınlara hiçbir şey verilmediği gibi, köyde mülkiyetin sahibi erkek. Bunun sebebini ise; %33.3"ü erkeklere daha fazla değer verilmesiyle, %26.7 si erkeklerin daha akilli olmasıyla, %20 si ise kadınların cahil olmasıyla açıklıyorlar.Kadınların % 53.3 ünün sadece kendisine ait parası yok. Olanların % 80 i ise kendi çalışarak kazandıkları paralar. Bu paraların nerelerde harcanacağı sorulduğunda %93.3 oranında eve ve çocuklarına harcayacaklarını belirtmişlerdir. Kendine eşya alacak olan ise sadece %6.7. %73.3 ü de eğer eşleri isterlerse bu paraları vereceklerini söylemişlerdir.Onlara göre kadınların en önemli sorunları; çok çalışmak, çocuk büyütmek, çocukların evlilikleri ve askerlikleri ve eşleriyle olan geçimsizlikleri. Kadınlara göre erkeklerin sıkıntıları ise; ev geçindirmek, askerlik, evlilik ve köyde boş zamanlarını geçirecekleri mekanlarının (ör. kahveler) az olması. Kadınların %73.3 üne göre erkekler hiç çalışmazlarsa haneler gene de geçimlerini sağlayabilirler. Çünkü köydeki işleri zaten kadınlar yapıyorlar.

 

Sonuç

Her toplumun diğer toplumlarla benzer özelliklerinin bulunmasının yanında, tamamen kendine özgü özelliklerinin de var olduğu bilinir. Dikkaya köyünün, Anadolu nun diğer köyleriyle ortak yanlarının bulunmasının yanında, coğrafi koşullarından ve tarihi geçmişinden kaynaklanan tamamen kendine özgü bir yapısı var.1970 öncesinde büyük oranda kendi için üretim yapan köy, bu tarihten sonra çay tarımı ile birlikte pazar için üretime geçmiştir. Çay tarımının köylüye yetmemesiyle birlikte daha önce zaten var olan ticaret-gurbetçilik artarak tekrar su yüzüne çıkmaya başlamıştır. Ama artik kapitalizmin kendi sürekliliğini sağlamak için yeni üretim ilişkileri, yeni toplumsal formasyonlar ortaya çıkardığını görüyoruz. Postmodernizm, Postfordizm olasılıkla bu sürekliliğin kentsel yeni boyutları. Anadolu da kırsal alanlarda köylü, önceleri kendi üretim araçlarıyla kendi topraklarını işlerken, artık bu topraklarda işçi, yarıcı durumuna düştüğünü görüyoruz. Böyle bir topraksızlaşmanın olmadığı Dikkaya köyünde ise, küçük köylü mülkiyetinin var olduğu düşünülebilir. Bunun yanında yapılan araştırmada görüldüğü üzere bu bölgedeki küçük köylü mülkiyeti kendini yeniden üretememekte, kendi geçimini kendi öz imkanlarıyla sağlayamamaktadır. Küçük köylü mülkiyetiyle kendini idame edemeyen halk, ticaretten sağlanan gelirle ayakta durmaya, tarımla ticareti birbirine eklemleyerek geçimini sağlamaya çalışmaktadır. Bu sürecin ise ne kadar daha böyle eklemlenerek devam edeceği önemli bir soru.



Çamlıhemşin Dikkaya köyü arkeolojik buluntuları üzerine

 


ÇAĞLAR BOYU ÇAMLIHEMŞİN / RİZE
KALKOLİTİK-TUNÇ-DEMİR ÇAĞI DİKKAYA KÖYÜ KAYA-YAMAÇ YERLEŞMESİ

 

 

Makale: Emine Yılmaz
Yoğun bir bitki örtüsü ile kaplı olan Orta Karadeniz Bölgesinde insanların yaşamlarını tarımdan ziyade avcılık, hayvancılık ve toplayıcılıkla sürdürdükleri bilinmektedir.Avcılık ve hayvancılıktan elde ettikleri derileri ve kemikleri günlük yaşamlarında ısınma ve savunmada değerlendirdikleri Anadoludaki pek çok höyük buluntusundan anlaşılmaktadır.

Bu dönem üst paleolitik avcı kültürlerin hayvan evcilleştirmeye ve yabani tahılları kültüre almaya başladıkları geçiş dönemine denk düşer.Akeramik neolitik kültür geleneği Mö.8 bin yıla tarihlenir.Neolitik dönem dinlerinin temel prensibini erkek üretgenliğini simgeleyen ,yağmur getiren gök tanrı veya boğa,toprağı simgeleyen bir tanrıça ve bitkileri simgeleyen genç tanrılar oluşturur.

Yağmur tarafından döllenen toprak ,bu büyük çiftin çocuğu olarak algılanan bitki topluluğunu yaratır.Tanrılara karşı olan günlük kült görevlerinin yerine getirildiği tapınakların yanı sıra özellikle dağlık bölgelerde kaya gözlerinde yada kaynaklarla göllerin kenarlarında çok sayıda açık hava tapınağı Hititlerde de görülür.Hitit imparatorluğu çok uluslu bir kültüre sahipti.farklı gelenek ve öğelerini özümsemişti.Hattice ve palaca yazılmış belgeler eski Hitit kültürüne aittir.Orta Anadolu’nun kuzeyine özgü geleneklere dayanır.

Hitit seramiği kendisinden önceki evre seramiğinin kesintisiz devamıdır.Anadolu’nun geniş bir alanına yayılan bu çanak çömleğin ortaya koyduğu benzerlik dikkat çekicidir.Kilikya’ dan Karadeniz’ in dağlık bölgelerine kadar yayılmıştır.Hititli çanak çömlek ustaları Kap yapımında mineral katkılı çömlek hamuru kullandılar.

Anadolu kültürlerinin araştırılmas

Biraz demir içeren çömlekçi kiline değişik tanecik boyutlarında kum yada taşcık ile bazen de şamot adı verilen çanak çömlek kırıkları katarlardı.MÖ..2.bin başlarına kadar sıkça görülen kıyılmış saman türünden bitkisel katkının artık bir önemi kalmamıştı.Kırmızı açkılı mallardır.değeri yüksek madeni kapları anımsatan ürünler oldukça değerlidir. Anadolu yarımadasının bugün için bilinen en eski adı

‘’Hatti Ülkesi’’idi. MÖ.3.binde Anadolu’ya hakim olan Hatti Uygarlığının ardından MÖ.2.binde Hititler aynı topraklarda hüküm sürdüler.zamanla gelişme olanağı bulan Hititler ,Hatti’ lerden aldıkları kültür mirası ile dünya tarihinin en ilginç ve özgün uygarlıklarından birini yarattılar.


Hititlerin MÖ.18.yy.da Anadolu’nun gelişmiş ticaret hayatına katılmış olduklarını adı geçen tarihlerde özellikle kültepe –kaniş’in Eski Asurca yazılı belgeleri ile kanıtlanmıştır.Hitit sanatının mayası ,Anadolu’nun bütün geçmiş kültlerinin özümlenmesi ve çok usta bir sentezinden oluşmaktadır.Hititler sanatı din ve politik gücün propogandasında aracı olarak
düşündükleri için ona önem vermişler ve özgün eserler ortaya koymuşlardır.’’Hatti ülkesinin Bin Tanrısı tabletlerde geçmekdedir.Hititler Hatti ülkesini kendi egemenlik alanlarına kattıklarında ,onların tanrı ve kültlerini ortadan kaldırmazlar ,

kendi inanç yaşamlarına katarlardı.Hititlerin yalnız Anadolu’da değil insanlık tarihinde sahip oldukları yerin kanıtlanmasını sağladılar.B.Hrozny tarafından 1915 yılında Hind-Avrupa dil grubuna giren Hititçe çözüldü. Hitit kültürü ve ona kaynaklık eden daha eski yerli Anadolu kültürlerinin araştırılması hız kazandı.1931 yılında Atatürk’ün kurduğu Türk Tarih Kurumu çalışmaları çerçevesinde hız kazanmıştır.Geç antik ve Bizans imparatorluğunun merkezi işlevi Anadolu’nun Grek dünyası ile var olan yüzyıllara dayanan derin bağından kaynaklanmaktaydı


.Anadolu’nun Helen dünyasında yerini alması (Helen dünyasının yaratıcı biçimlenmesinde kıyı kentlerinin hatırı sayılır bir payı olduğunu biliyoruz.) MÖ.1.binin ilk yarısında başlamıştır.Anadolu’nun Helenleşmesi MS.2.yy.da Roma İmparatorluğu yönetiminde ,kıtanın en ücra köşelerinde bile eski yerel dillerin çoğunun yerini Grekçe’ye bırakmasıyla tamamlanmıştır.MÖ.2.binlerde (Orta-Son Tunç Çağı) Anadolu’ya olasılıkla MÖ.3.bin sonlarında geçmiş olan Hititler ‘in ve dilleri Hititçe ile akraba olan Luvi’lerin politik ve kültürel gelişimi belirlediği,yaklaşık 800 yıllık bir dönem vardır.Hititler ve Luvi’ lerde kalburüstü sınıfın kültürü ,özellikle yazı kültürü Suriye-Mezopotamya yazı kültürü örnek alınarak oluşturulmuştur.


Metinlerini yine bu bölgeden aldıkları çivi yazısı ile yazmaktaydılar.Bu doğuya yönlenme politika,ekonomi ve inanç sisteminde de etkili olmuştur.Her şeye rağmen Anadolu’da bu devirde kültüre yoğun bir biçimde kökleri tarihöncesine dayanan yerli geleneklerin baskın olduğu görülmektedir.Hurrice ve Hititçe olarak iki dilde yazılmış çivi yazısı tabletlere rastlanmaktadır.Anadolu Hind-Avrupa dil grubuyla ilgili genel kanı Anadolu’ya göçlerle gelen Frigler dışında Anadolu’da Hind-Avrupa kökenli dilleri konuşan grupların bulunmadığıdır.En eski Hind-Avrupa dilleri Hititçe,Luvice ve Palaca’dır.Hititçe ve kardeşleri ,Hind-Avrupa grubunun köken dili açısından ,uzun süre temel alınan ,eski Hintçe ve Yunanca’dan oldukça farklıdır.Boğazköy ve Alacahöyük kazıları Orta Karadeniz bölgesi madenlerinin zengin,ormanlarla kaplı dağlık yöresinde ,Hitit çekirdek bölgesinde Hititlerden önce MÖ.3.binin son çeyreğinde yüksek bir kültürün varlığını kanıtladı ve bu kültürün yaygınlığını gösterdi.Yerel prenslerin bölgenin doğal maden zenginliklerinden yararlanmaya özen göstermeleri ,Orta Karadeniz bölgesine ekonomik ve kültürel ayrıcalık tanınmasının nedeni olur.Maden atölyelerinin yerli prenslerin denetiminde olduğu bilinmektedir.Ticareti iyi bildiklerini ayrı bölgelere yayılmış maden objelerin çokluğundan anlıyoruz.Eski Tunç Çağı ustalarının geyik figürlerinden bazılarının bacak ve kalçalarında doğallığa özen gösterilmekle birlikte çoğu üsluplaştırılmış,soyutlaştırılmıştır.Şekilleri,üslupları ve ekleri bakımından benzerlerine rastlanmayan ,Anadolu’ya Hatti kültürüne özgü yay çemberi içinde yan yana ayakta duran üç boğa veya üç geyikten oluşan kutsal hayvan grupları vardır.Alaca höyük-eski yapardan ikiztepe ye kadar uzanan geniş bir alana yayılan tunç silahlar Yakındoğu silah repertuarında çok önemli bir yer tutmaktadır.Maden yatakları,zengin ticaret ilişkileri ve atölyeleri gelişmiş prenslerin muhtemel iktidar mücadelelerine karşı silah imaline büyük önem verdikleri anlaşılmaktadır.Anadolu’da bölgeler arası bağlar sadece ticaret ilişkilerinin sonucu değildir,prenslerin kontrolündeki atölyeler birbirilerinin yapıtlarını model olarak almışlar ,onları çoğaltmışlar ve benzer örneklerin artmasını sağlamışlardır.Karayolu trafiği de buna bağlı olarak artmıştır.Hititler MÖ.3. sonlarında küçük gruplar halinde Anadolu’ya girmeye başladıkları zaman kendilerini yüksek hatti kültürü içinde buldular.Zaman içinde bu yerli kültüre adapte oldular. Ve kendi katkıları ile onu özümsemeleri ve ona kendi kültürleri olarak ‘’Hitit Kültürü ‘’adını vermişlerdir. MÖ.2.binin ilk çeyreği orta Anadolu’da ülkenin şehir devletleri krallarıyla yönetildiği ,büyük şehirlerin oluştuğu dönemdir. Bu şehirlerin çoğu aynı zamanda şehir devleti merkeziydi.Yerli halk ve krallar eski yüksek kültürlerin temsilcileri ile ticaret ve kültür ilişkileri kurdular.Çivi yazısı ile Asurca olarak yazıştılar.Katipler ve tercümanlar aracılığı ile anlaştılar.Hitit hiyeroglif yazıtlarında kullanılan dil hititçeyle benzerlik gösteren Luvice ‘dir.Hatti ülkesinde sekiz dil konuşulmaktadır.Hattuşada ele geçen çivi yazılı tabletlerde sekiz ayrı dile ait öğeler bulunmaktadır.Hitit dili Neşili yada neşumnili diye adlandırılır.Neşa Anadolu’yla ticaret yapan Asurlu tüccarların merkezi kaniş’le (Kültepe) bir tutulur.Hattice yada protohattice dediğimiz dil Orta Anadolu’nun kuzey kesimlerinde konuşulan ve Hititler tarafından da kült ve ayinlerde kullanılarak geleneği sürdürülen eski dildir.Başlangıçta Orta Anadolu’nun belli bir yöresini tanımlayan Hatti ülkesi deyimi ,Hitit büyük krallarının kendilerini Hatti ülkesi kralı olarak nitelendirmelerinden sonra kavramını genişletmiştir.Hititçeyle yakın akraba iki dil (Luvice-Palaca) Hint-Avrupa dil kolunun Anadolu kolunu oluşturur. Luvice ( Luvili) Batı ve Güney Anadolu’da konuşulmuş,Palaca (Palaumnili) Kuzey Anadolu’nun Pala Ülkesinde konuşulurdu.Hattuşa tabletleri arasında bu dilde kaleme alınmış az sayıda metin bulunur.bunun nedeni Pala Ülkesinin Orta Krallık döneminde Kaşkalar tarafından ele geçirilerek Hitit etki alanından çıkarılmasıdır.Hurri dili Hurlili adıyla anılırdı.Hurrice Urartu diliyle akraba olup Hind-Avrupa, Sami ve Eski Doğu dil gruplarıyla benzeşmez.Babilili ise Sami dil grubundan Akadca’ nın lehçesidir.Şimdiye kadar bilinen başka bir dille bağlantısı kurulamayan ve MÖ.2.bin yılın başlarında ortadan kalkan Güney Mezopotamya kökenli Sümerce metinlere de Hattuşa da rastlanmış ancak Hititçe karşılığı saptanamamıştır.Hintçenin arkaik şekli olan ,Hint-Avrupa dillerinin Hint-İran koluna dahil edilen Hint-Arya diline ait kelimeler at terbiyesini konu edinen metinde mesleki terimler olarak yazılmıştır.Hititler dillerini yazıya dökebilmek için başlangıcı MÖ.4.bin sonlarına kadar giden kelime ve hece yazısı karışımı olan çivi yazısını seçtiler.Bu yazıyı ilk kullananlar Sümerlerdi.MÖ.3 binin 2.yarısına gelindiğinde Akadlar ve Ön Asyanın diğer dil grupları çivi yazısını kendi dilleri için kullanmaya başladılar.Çivi yazısı


MÖ.2.binin ilk yüz yıllarında Asurca’ya özgü eski yazılış türüyle ,Anadolu’da faaliyet gösteren Asurlu tüccarlarca da kullanılmaktaydı.Çivi yazısı en geç MÖ.16.yy.da eski Hitit dönemi başlangıcından itibaren Babil etkisindeki kuzey Suriye tarzıyla kısmen modernleşmiş olarak Orta Anadolu’ya geçti.Hitit alimleri Akadca ve Sümerce’ yi inceleyerek öğrendiler.Eski Hititli katipler Akadca yazarlardı,Babilli usta katiplerin eserleri kopyalanmıştı.Bu kopyaları Akadca ve Sümerce olarak çoğaltmışlardır.MÖ.2.bin yıllarda Akadca uluslar arası diplomasi dili niteliğindeydi.Hitit büyük kralları Anadolu ve Ege ile yürütülen ilişkiler dışındaki resmi yazışmalarda Akadca kullanırlardı.Eski Hitit kültürü Kuzey ve orta Anadolu’da Hattilerce geliştirilen kurum,düşünce,örf adetlerden etkilenmiştir.Hatti dili çok önceden ölü bir dil haline gelmiş olmasına rağmen kullanıldı.Hatti dili geleneği sürdürüldü.MÖ.15.yy sonlarında Hurri etkisindeki Kilikya ve Kapadokya Hititlerce alındığından Kuzey Suriye kökenli bu kültürün etkileri Hititler arasında görülmeğe başlandı.Bilinen en eski Hint-Avrupa dili Hititçedir.Hitit boyunun Karadenizden iç Anadolu’ya Neşa’ya yaptığı göç Zalpa efsanesinde mitlerle anlatılmıştır.Hint-Avrupa dil grubu olasılıkla Karadenizin kuzeyinde bulunan bir bölgeden dünyanın diğer bölgelere yayılmıştır.Hint –Avrupa kökenli erken Anadolulular MÖ.2300 lerde Anadolu’ya göç etmiş olmalılar.MÖ.1600 yılları öncesi Hattuşa ile Anadolu’nun kuzey kıyıları arasında kalan bölgede bir başka dil daha konuşulmaktaydı.Bu dil Protohattice de denilen Hint-Avrupa dili olmayan Hatticedir.Hattice Hint-Avrupa kökenli Anadolu’luların buraya gelmesi öncesi Anadolu’da konuşulan dildir.Hattice kuzey Anadolu’da konuşulan Palaca ve Hititçeyi etkilemiştir.Hititlerin dinsel metinlerinde tanrılara Hattice seslenilmekteydi.Hitit döneminde gelişen krallık kavramı geniş anlamda Hatti altyapılıdır.Hitit merkezi Hattuşa öncesi Neşa’dır.Hititlerin Hatti dil ve kültüründen kopamaması Anadolu’da kültür geleneğinin ne denli güçlü olduğunu gösterir.Eski Hitit çağı kültürü kendinden önceki Hatti kültürünün bir devamıdır. Akad kralı Naramsin döneminde Anadolu’da isyan çıkınca Anadolu’ya büyük bir sefer düzenlenir,bu arada Anadolu’da siyasi bir birlik yoktur.Hatti kralı Pampa başkanlığında 17 kralın koalisyonuyla Akadlı’lara karşı mücadele edildi.


Anadolu’da siyasi bir birlik olmadığı halde bu savaşta kralların koalisyon yapmaları dünya siyaseti için bir ilktir.Hititlerden söz edildiğinde Anadolu’da MÖ.2.binde yaşamış olan bir halk kastedilir.Hititlerin MÖ.2.binde Anadolu’da yaşadıkları ve kendilerine Akadca ‘’Hatti’’ şeklinde yazılan ‘’Hattuşa Şehri Ülkesinin Halkı’’ adını verdikler anlaşılmıştır.Anadolu’nun en geç MÖ.3.binde belirli yöneticilerinin kralların yönettiği çeşitli bölgelere ayrıldığı sonraki dönemlerin yazılı kaynaklarından anlaşılmaktadır.Bu durumun Mezopotamyalı hükümdarlar Sargon ve Naram-Sin (MÖ.24-23.yy) etrafında örülü edebi metinlere yansıdığı görülür.Metinler bölgeler arası ticari ilişkilere ve bir dizi yönetim bölgesinin varlığına işaret etmektedir.Aynı yazılı gelenek Anadolu yerleşmelerine saldıran canavar olarak adlandırılan yabancı insan gruplarının var olduğu,güvensiz şartlardan söz edilir.Sözü edilen yabancı halk gruplarının Kuzey Karadeniz bölgesinden Anadolu’ya giren ve sonradan Hitit adını alan Hint-Avrupa kavimleriyle ilişkisinin bulunup bulunmadığı belirsizdir.

Eski Asur metinlerinde Hattuşa’ nın da adının geçtiği 20 küçük krallık merkezinden söz edilir.Birbirileriyle rekabet içinde olan ayrı ayrı bir dizi krallığın varlığı öte yandan yerel kralların Asur ve Suriye merkezleriyle yapılan ticaretten elde ettikleri zenginlik Anadolu merkezlerinin arasındaki askeri anlaşmazlıkları körüklemiş olmalıdır.I.Arnuvanda döneminde kuzeyde Kaşkalar Hitit bölgesine saldırılar düzenleyip köyleri yağmalıyordu.Farklı Kaşka topluluklarının temsilcileriyle anlaşma yapmak uzun süre etkili olmuyor ve tüm Kaşka boylarını kapsamıyordu.Murşili kendinden önceki hükümdarlar gibi Toros’ları aşmadan önce Anadolu’da Hitit hakimiyetini sağlamlaştırdı.Bu Kaşkalara karşı harekat anlamına geliyordu.Kaşkaların farklı boylar halinde dağınık yaşamı ve zorluk çıkaran konumdaki topraklar nedeniyle birden fazla askeri harekata gereksinim vardı.


Murşiliye göre ,Anadolu’nun en kuzeydoğusunda yerleşmiş olan ve büyük krala bağlı bazı yöneticilerin sığınmış olduğu Azzi-Hayaşa adlı yerel krallığın saldırgan tutumuda bazı müdahaleler gerektiriyordu.Azzi-Hayaşa’ nın şehirlerinin temsilcileri olan yaşlıların söz vermesi ve Hitit mültecilerinin geri verilmesinden sonra Azzi-Hayaşa sorunu düzene girmişti.Hattuşa’daki taht değişimi yerel krallara yeminlerini unutturup onlara Egedeki Ahhiyava ülkesine yaklaşma cesareti verdiğinden Hititlerin Anadolu’nun batısı ve güney batısı (Arzava) üzerinde öne sürdükleri hakkıda yeniden elde etmeleri gerekmekteydi.Ahhiyava batı Anadolulu luvice konuşan halk topluluğudur.Murşilinin Anadolu’nun kuzeyi ve batısındaki bu girimleri Hitit çekirdek ülkesinde veba salgınının yaşandığı ve Asur etkisiyle Suriye’de huzursuzlukların yaşandığı döneme rast geldi.Muvattalli döneminde saray Hattuşa’dan Tarhuntaşşaya taşındı.Tarhuntaşşa Kaşka tehdidinden uzak bir bölgedeydi.Başkentin taşınmasından önce Kaşkalar Hitit topraklarına saldırmya başladılar.Anadolu ve yukarı Mezopotamya arasındaki önemli bir bağlantı yolunu tehdit ediyorlardı.Hattuşili Kaşka saldırısını püskürttü.MÖ.1200 dolaylarında Son Tunç Çağı sonlarında Ön Asya’nın büyük bölümünü kapsayan deniz kavimleri göçü bunalımı başladı. Akad kralı Sargonun (MÖ.2340-2284) ve torunu Naramsin ‘in ‘’Savaşan Kral-Sar Tamhari’’ efsanevi metinlerinin ,Sargon’un ölümünden 800 sene sonra Hititçe yazılmış nüshasında savaşın kralının ,Puruşhattum (Acemhöyük) şehrindeki tüccarların şikayeti üzerine ,bu şehre açtığı savaş ve daha sonraki yıllarda Naramsin’in (MÖ.2260-2223) aralarında Hatti kralı Pampa’nın ve Kaniş kralınında bulunduğu 17 kraldan oluşan koalisyonu mağlup ettiği anlatılmaktadır.MÖ.9.ve 6.yy.lar arasında çekirdeğini Van gölü ve çevresinin oluşturduğu Urartu krallığı ,kuzeyde transkafkasya,doğuda kuzeybatı İran içlerine,batıda Fırat ırmağına güneyde Toroslara kadar yayılmaktaydı.Urartuların göçebe toplumlardan Kimmerler ve İskitler ile transkafkasya,kuzeybatı iran,kuzey Suriye,,Anadolu ve Kadeniz bölgesi ile olan kültürel ve ticari ilişkileri gelişmiş olduğu,Urartu kültürünün geniş bir alana yayıldığı,komşu kültürleri etkisi altına aldığı,kendinden sonra bölgede kurulan uygarlıkların esin kaynağı olmuştur.MÖ.2.bin başlarından beri doğu Anadolu bölgesinde hüküm süren kuraklık yüzünden huri kökenli boy ve budunlardan oluşan küçük beylikler ,genellikle yarı göçebe bir yaşam sürdürüyorlardı.daha önce vadi ve ovalarda ki höyüklerde yaşayan bu insanlar iklim değişikliği nedeniyle yarı göçebe bir yaşama geçtiler. İlk kez Asur kralı I.Salmannassar (MÖ.1274-1245) dağlık bölgedeki bu ülkeden Uruatri adıyla söz etmektedir ve 8 kabileden oluştuğunu bildirmektedir.daha sonra asur kralı I.Tikulti Ninurta (MÖ.1244-1208) ise doğu Anadolu bölgesinde Nairi olarak adlandırdığı ülkenin 60 kralının olduğunu bildirir.Uruatri etnik bir ad olamayıp dağlık coğrafyayı tanımlamaktadır.Nairi ise düşman halk anlamında kullanılmaktadır.

Maden ve ham madde bakımından çok fakir olan Mezopotamya da asur kralları doğu ve güneydoğu Anadolu bölgelerindeki beyliklerden haraç olarak çeşitli maden,bronzdan yapılmış eşya,ve at almaktaydı.Bu haracı sürekli hake getirmek için Beylerin çocukları asura tutsak olarak götürülmekteydi.Çivi yazılı Asur kaynaklarında sözü edilen kralların küçük toplulukların beyleri olduğu,bu küçük beylikler zaman zaman ortak düşman asur krallığına karşı Nairi veya Uruatri adı altında federasyon kurmuşlarsada coğrafi şartlar nedeniyle bağlar gevşekti.Erken demir çağında van bölgesi demir işleme teknolojisinin merkeziydi.

Asur krallığının doğu Anadolu bölgesinde yaşayan beyliklere karşı yapmış olduğu yağma ve yıkım seferleri ile ile almış olduğu maden haracı ,bunları ortak düşman Asur krallığına karşı bir krallık altında birleşmeye zorladı.Bu beylikleri merkeziyetçi bir krallık altında birleşmeye iten tkenlerden biride maden üretimi ile toplulukların zenginleşmesi,güçlü bir konuma gelmiş olmasıydı.10.yy.otlalarında Urartu krallığı kuruldu.Krallığın kurucuları kendilerini Bianili iasurlar ise Urartu olarak adlandırdı ve böyle anıldılar.Beylikler döneminden başlamak üzere 400 yıl boyunca asur krallığına çeşitli maden ve silah haracı veren Urartular bunan sonra haraç ödemediler.Güneydoğu Anadolu bölgesinde varlığını sürdüren geç Hitit beylikleri ile kurmuş oldukları koalisyon sayesinde asur krallığına haraç ödemediler.I.Argişti Sarıkamış,Kağızman,atrvin bölge yöneticilerinden 5 ton bakır haraç almıştır.I.Rusa döneminde ( MÖ .735-714) Urartu krallığı iki önemli olayla sarsıldı.İlki Kafkaslar üzerinden gelen göçebe kimmerlerin saldırısı oldu.MÖ.14.yy.başlarınadan itibaren karadenizin kuzeyindeki bozkırlarda yaşayan kimmerler çeşitli boy ve budundan oluşmaktaydı.Mö.8.yy.ortalarında doğudan gelen bir başka bozkr toplumu olan İskitlerin kimmer topraklarına girmesi üzerine kimmerler Kafkasya üzerinden anadoluya girdiler.Çok hareketli süvari savaş oyunları,savaşçıların başarılı yay ve hedefe vurma şansı yüksek olan mahmuzlu bronz oklarıyla bu dinamik topluluğun önünde kimse duramıyordu.Güneydende Asur krallığı saldırdı ve Urartu ülkesini yağmaladı.II.Argişti döneminde kurulan kalelerle Kafkasya,kuzeybatı iran,dan gelerek orta Anadolu içlerine açılan tarihi yolları ve bölgedeki zengin maden üretimini denetim altına almaya çlıştı.II.Rusa döneminde imar faaliyetlerine önem verildi.Bu arada doğuda medler,kuzeydoğuda İskitler,güçlenmekteydi.İskit,med ve babil güçlerinden oluşan bir ordu MÖ.612 yılında asur başkenti Ninive’yi ele geçirdiasur egemenliği son buldu.Mö.7 yy.sonu 6.yy.başlarında kuzeydoğu ve doğudan çekirge süsürsü gibi gelen İskit orduları Urartu kalelerini ele geçirdiler,gerye kalabilen halk yüksek dağlara kaçtı.Urartu krallığının yıkılmasıyla birlikte Anadolu ve eski doğu dünyasının en büyük madencilik endüstrisi çökmeye başladı.Toplu ve çok sıkı bir çalışma disiplini isteyen maden çıkarma ,ergitme ve ham maden elde etme işlerini organize edecek bir yönetim güçü kalmadı.Klasik çağ öncesi anadoluda yaşamış önemli iki uygarlıktan biri MÖ.2. bin yılda doğmuş yaklaşık 450 yıl yaşadıktan sonra yıkılan Hitit imparatorluğu diğeri MÖ.1.bin yılda doğu anadoluda siyasal bir varlık olarak ortaya çıkan ve 200 yıl kadar varlığını sürdürebilen ,sonra bölgeyi yeni gelen göçler ile asurun baskısıyla varlğı son bulan Urartu krallığıdır.Urartu dili Mö.2.binyılda anadoluda konuşulan dillerden Hurice ile akrabadır. Bölgenin dokumacıkta ileri gittiği günümüze kadar gelmiş dokumacılık sanratından anlaşolır.Orta Karadeniz bölgesi ikiztepe höuüğünde metal eserler üzerinde parçaları kalmış,çok iyi dokunmuş kumaş örnekleri bulunmuştur.Dokumalarda kullanılan ipler bitkiseldir.Kumaşları tezgahlarda dokudukları değişik büyüklükte çok sayıda bulunan tabtırılmışanı yuvarlak veya yassı koni veya hilal biçimli kil ağırlıklarla dkuma tezgahı kirkitinden görüyoruz.Ağırşaklar ,kil fırça saplarının varlığından hayvan yüy ve kıllarınında ip yapımında kullanıldığını anlıyoruz.Gelişmiş bir yrleşik toplum görüntüsü veren Dikkaya köyü yerleşmesi halkının Anadolulu boğa ve ana tanrıça kültü ile ilgilendikleri anlaşılmaktadır.Rize bilgesi halkının İlk Tunç Çağında ölülerini basit toprak mezarlara ,eşyaları ilebirlikte gömüldüklerini biliyoruz.Yaşam özellikleri açıklanan rize bölgesi halkının metal eserleri yerel olarak yaptığı sanılmaktadır.Metal eser yapımında kullandıkları madeni bölgedeki yataklardan elde etmiş olmalılar.Çünkü maden curuflarına rastlanmaktadır.Madeni bu bölgedeki atölyelerde işledikleri biley taşı parçasındananlaşılmaktadır.Bölgede maden yatakları sürekliişletilmiş olup ticaretida yapılmıştır.Demir,bakır,çelik yatakları vardır.Eski çağ madencikiğinin delili olarak dikkada ele geçen sap delikli baltalar ve antik çağ yazarlarının verdiği bilgiler gösterilebilir.Bakır gibi arseniğinde bölgeden geldiği düşünülsede yataklar hakında bilgi yoktur.Dikkayada oturup maden işleyebilen bölge halkı kaimlardi.Bu konuda mevcut eserlerle paralellik gösteren ikiztepe maden eserleri veişleyicilerinin incelenmesi gerekli olacaktır.Mö.2100 yılları öncesi metal eserlerinin orta Karadeniz bölgesi dışında benzeri olmaması nedeniyle bu bölge halkınındışarıdan gelmediğini gösterir.Bu zaman dilimi madenciği yerel bir gel,şim izlediği ele geçen örneklerden izlenebilmektedir.MÖ.2000 yılları öncesi Anadolusunda sadece otoktan halk olarak Hattilerin ,Mö.2.bin yıldan itibarense bu halka Hitit ,Pala,Luvi gibi Hind-Avrupa dili ve Huri gibi Asianik bir dil konuşan halkların katıldığı,bunlardan Hititlerin Mö.1700 lü yılların başında başlangıçta orta anadoluda siyasi bir birlik kurarak zamanla anadoluya hakim oldukları ,Hattilerin ortadan kaybolduğu ve Anadolunun Huriler dışında dışarıdan gelen hid-avrupa kökenli halklar tarafından işgal edildiği kabul edilmiştir.Son yıllardaki arkeolojik gelişmeler Hind-Avrupalıların dışardan gelmediklerini,başlangıçtan beri Anadoluda oldukları ve zamanla gelişmeler neticesi boğazlar üzerinden Avrupaya geçtikleri düşünülmektedir.Doğu Anadoluya ise asianik kökenli bir dile sahip Huriler egemendir.Proto Hind-Avrupa dilindeki bitki ve hayvan adları yaşadıkları ülkenin engebeli ve dağlık bir ülke olduğuna işaret eder.Proto- Hind-Avrupa dilinde tarif edilen arazinin Balkan yarımadsından dağlık kafkasyaya kadar uzanan karadenizin güney sahilinin güneyinde yer aldığını ve burada tarımdaki evrimin geliştiğini ve böylece Proto-Hind-Avrupalıların buradan batıya yayıldıkları sanılmaktadır.hind-avrupalıların anavatanlarının Anadolu olduğu ve bu ırkın tarımın yayılması ile paralel olarak ilerleyerek avrupaya geçilmiştir.Hititlere mal edilen çarkta yapılmış bej veya kırmızı rengin tonlarında astarlı,iyi pişirilmiş ,parlak perdahlı keramiğin anadolunun yerel bir ürünü olduğu anlaşılmışve geniş bir alana yayılmıştır.İkiztepede bu çanak-çömlek türü orta anadoluda olduğu gibi MÖ.2100 yıllarında ortaya çıkmıştır.Bunun öncesnde Orta Karadeniz bölgesinde ilk tunç çağı III çanak çömleği kullanılmaktaydı .Bu çanak-çömleği kullanan insanlara ait mezarlarda ele geçirilen iskeletlerin incelenmesinden bunların alaca,Horoztepe mezar iskeletlerinden daha farklı oladukları ve bunların bütün karadenizn etrafında oturan halkla aynı ırktan geldiği antropolojik açıdan saptanmıştır.Bu durumda orta Karadeniz halkının zaten proto-Hind-Avrupa kökenli olduğu ortaya çıkmaktadır.Keramiğin geliimi ve hiçbir yerde paralelleri bulunmayan metal eserlerin varlığından buraya dışardan hiçbir kavmin gelmediğini anlatmaktadır.Orta Tunççağı Karadeniz halkı ve ikiz tepelilerinde Anadolulu halkın bir parçası olduğu bellidir.Kafkaslardan veya karadenizin kuzeyinden kimsenin gelmediği bir gerçektir.Gelen varsa güneyden gelmiş olmalıdır.Bu bölgeye çömlekçi çarkı ile sap delikli baltanın gelmesi bu döneme rastlar.Çömlekçi çarkı ve sap delikli balta nın doğuş yeri kuzey Suriye –kuzey mezopotamyadır.Gerek ikiztepe gerekse orta Karadeniz genelinde oturan halkın zaten burada binlerce yıldan beri yaşayan proto-Hind-Avrupalı otoktan bir bir kavimden geldiği kanısındayım.MÖ.3.Binyıl Anadolusunun otokton halkı olarak kabul edilmiş olan Hattilerin Anadoludaki konumu ortata çıkmaktadır. Asianik kökenli bu halk Anadoluya sonradan gelmiş olup Hurilerin doğu Anadoluya gelişleri ile ilgili olmalıdır.Hatti ve huri dilindeki ortak özelliklerden aynı dil ailesine mensup bir kavimden geldiklerini gösterir.hattiler ve Huriler Anadoluya aynı zamanda gelmiş,Kızılırmak kavsi içine kadar ilerleyip sonra dağılmışlardır.Alaca höyükte ilk TunçÇağı tabakalarında ele geçirilen siyah astarlı ve parlak perdahlı çanak –çömleklerin karaz örneklerinin benzerleri olduğu bir gerçektir.Atandartlar üzerinde görülen boğa,geyik,panter gibi hayvanların Anadolulu olduğuda neolitik çağ yerleşmesi Çatalhöyükteki buluntulardan anlaşılmaktadır.Bunların Anadolu dışında herhengi bir dinle ilişkisi olmadığı bir gerçektir.Neolitik kökenli bu figürlerin Alacahöyükte kullanılmış olması bunları kullananların proto-Hind-Avrupalı olduklarını kabul etmek gerek.Hattilerin anthropomorfik tapınmayı gerçekleştirmeleri onların asianik kökenli olmaları nedeniyle normal karşılanmalıdır.Asianik kökenli Mezopotamyalı Sümerlerde de bu din gelişmişti.Bda bize hattilerin anadoluya sonradan geldiğini gösterir.Metal eserlerin bazılarıda kalay alaşımının kullanılması ilginç olup kalay metali ticaretinin başladığını göstermesi bakımından önemlidir.Hattiler doğudan ve olasılıkla MÖ.3000 yıllarında Asurluların kalay metalini elde ettikleri bölgeden gelmiş olmalıdırlar.Hattilerin anadoluya dışardan geldiği ve geldikleri topraklarda varlığı bilinen kalay metalini anadoluya tanıtmış olmalıdırlar.Geç Tunç çağı orta Karadeniz insanlarının kimler olduğunu söylemek güçtür.Amisosta bu dönem yerleşmesi olanbileceği sap delikli baltadan anlaşılmaktadır.Orta anadoluda Hitit siyasi birliğinin kurulması ile ikiztepe ve dündartepe yerleşimler son bulmuştur.Bu bölge demir çağının son evresine kadar büyük olasılıkla göçebe ve savaşçı gaşkalıların yüzündn bir daha iskan edilmemiştir.Geçdemirçağını yansıtan arkeolojik kalıntılara yaygın olarak frig motifleri içeren çanak-çömlek parçalarının yaygınlığından anlaşılmaktadır.Orta kardenizin iç bölgelerinde ,Kafkasların üzerinden Anadoluya gelmiş oldukları bilinen atlı kavimlerinde burada yaşadıkları söylenebilir.Merzifon Gümüşhacoköy yakınındaki İmirler köyünde bulunana at iskeleti içeren mezarda ele geçen ok uçları ,kazma,balta,kılıçatlı göçebe halkın burada yaşadığının kanıtıdır.Orta kardenizde iklztepe ve civarında yaşayan halkın Hititlilerin atası,yani proto hind Avrupalı insanlar olduklarını gösterir.Neolitik çatal höyük yerleşmesindeki benzer buluntular bunu destekler.Orta Karadeniz bilgesinde ilk tunç çağı II,yani MÖ.2800 ler öncesinde proto hind Avrupalıların ege dünyası ve balkanlarla kültür birliği içinde olması ,sonrasında ise hind Avrupalıların orta Anadolu ile kltür birliği içinde olması,MÖ.1700-MÖ.650 yılları arasında Gaşkalılar nedeniyle herhangi bir kültürün bulunmadığı ve MÖ.650 yılından itibaren yine friglerle ilgili bir hind -Avrupa halkının bu bölgede yaşamış olduğu anlaşılmıştır.
Pontos sözünden önce doğu karadniz bölgesi ‘ne Aşkenaz,ahşaena denirdi.İrani olan bu kelime muzlim,karanlık demekti.Yunanlılar iranilerin verdiği bu kelimeden yola çıkarak euxinos tabirini ulanmışlardır.Karadeniz kıyılarını yunanlılardan önce keşfeden Fenikelileri bu denizişimal denizi manasında achkenas dediklerini bu kelimeyi yunanlılar kendi dillerine uyarlamışlardır.euxinos yunanca misafir sever demektir.Pontos euxinos ise misafir sever deniz demektir.Karadenizin hırçın dalgaları ilk çağlardaki teknik ve coğrafi olumsuzluklar nedeniyle misafir sevmeyen denizdir.MÖ.750 lerde gelenler karadenize dost olmayan,misafirperver olmayan deniz manasında pontos aexeinos demişlerdir.aexeinos adının persçe bir kelime olan karanlık ,muzlim gibi manaları içeren ahşaena ‘dan geldiği belirtilir.Araplar bahri esved (Karadeniz),Ruslar Kızarne Mode (Karadeniz) gibi adlarla anıldı. Pontos kelimesinin açıklaması :Anadolunun kuzeyinde Karadeniz (pontus Eukseinos) kıysında bölge ve bu bölgede Phasis ile (Kolkhis’te) ile Halys (Kızılırmak) arasındaki topraklarda kurulan devlet.Persler döneminde satraplıktı.Mitridates I (MÖ.302-266) ,Ktistes (kurucu) ünvanıyla pontos devletini kurdu.Amaseia’yı başkent yaptı.Devlet rahipleri ve feodal beyleri ile persler’e özgü bir toplumsal yapıya sahipti.Amasyamerkezli pontus imparatorluğunun yunanlılarla hiçbir ilgisi yoktur.Çünkü kurucu ve yönetici kadrosu İranlı,kurucu halkı Anadoluludur.Anadolulu halk içinde luvi,Hitit,Urartu,hurrigibi antik çağ halkları vardır.

Tarihte Kolkh,can,khaly,khalt,makron,dril gibi dlar Karadenizdeki ilk otokton halklar olarak anılırlar.Proto-Türkler doğu Avrupa ovaları ile Pasifik kıyıları arasında dolanıp duran göçebe topluluklarına ,kendi seslarinide duyurabilmek amacıyla taygayı ne zaman terk ettiler tam olarak binmemektedirler.herodotos’un İskit uygarlığı üzerine söylediklerinin büyükbir bölümü ortaçağın Türk topluluğu içnde eçerli sayılabilir.Macaristan ovsından sarı ırmağa kadar bölgedeki hayvan rsimleri sanatı arasındaki benzerlik şaşırtıcıdır.MÖ.3.yy.da ataları önceleri kuzeyde kalan Türklerin miladın başlarında Bozkırlara indiler.Önlerine çıkan hint-avrupa ve paleo Asyalıları kovmuşlar yada etkileri altına larak karışmışlardır.Proto – Türkler tarihlerinin en büyük devrimini ormandan bozkırlara yaptıkaları göçle yaşadılar.Avcılık ve toplayıcılıktan yetiştiriciliğe,ren geyiği kültüründen at kültürüne geçildi.Atları için eyer,üzengi,koşum icat ettiler,ok ve yayları diğer uluslarınkinden üstün olan okları ensivri çelikten ve yapılmış olup oldukça keskindir.Böyle bir donanım ve silahla hiç yanilmez olarak yaşadılar.İlk Türkleri tarihi Türk boylarının bir araya getirdiği bir dinamizmigözler önüne serer.Türkler tüm bozkırların hakimi olma arzusu ile büyük bir mücadele başlatırlar ve kısa sürede geniş bir alana hakim olurlar.Örgütlenme konusunda yetenekli,24 boydan oluşuyordu.Orduları örgütlüydü.Geçimerini hayvancılıkla sağlıyorlardı.Tüm bozkır indanı gibi sanatçıydılar.İskit santının mirasçılarıydı.Hiong_nu ‘lardan sonra Avarlar (juan juanlar) bozkırda göçebe imparatorluğu kurdular.Diğer Türk göçebe kavimlerle birlikte dalgalar halinde doğu Avrupa ve giğer yönlere doğru kaydılar.Hiong-Nu’ların devamı olan Hunlar karadenizin kuzeyindeki vlga ve dinyester nehirleri arasında kalan bozkırlara gelerek İskitlerin yerini alan sarmatlarla ilişki kurdular. Attila Eflak’ta bir yerde Üzerinde kulelerin yükseldiği duvarlarla çevrili ahşap bir kentte ikamet etmektedir.Dokuz oğuzlar döneminde Batı yönde oldulça uzak diyarlara kadar yayılan devasa bir Türkçe konuşan topluluk oluşmuştur.Gittileri yerlere tamga ‘lar yaparak Türlerin mülkiyetinde olduğunu gösterdiler.Çinlilerin mavi gözlü,sarışın adamlar olarak tanımladığı Kırgızlar varisi oldukları yenisey vadisi,eski çağa dayanan bir sanat kültürüne ev sahipliği yapmış yapmıştır.Buralarda tarih öncesine ait büyük ir sanat ekolü gelişmişti.Bu Karasuklar ekolü olup (MÖ 1300-700),Tagarlar (700-300) denilen başka bir ekol tarafından miras alınmıştır.Bunların her ikiside bozkır sanatının temsilcileridir.Buralarda oluşmuş geleneksel sanat sağlam temellere dayanmaktadır.ve kendisinden geriye basit bir takım izlerden çok daha fazlasını bırakmışlardır.Atçılık ve binicilik malzemelerinde görülen bolluk ‘’Göçebe Süvariler Ekolü’’ diye bir adın çıkmasına neden oldu.Demir ve kalay işleyip ticaretle uğraştılar.Kırgızlar akrobat ve hayvan eğitmanlaridirler.Hiong-nu’lrın bir kolu olan Tu-kiu’ler (Türk) adıyla anılan ilk Türkler olup öncesindekiler Türkçe konuşan aynı koldan ayrılma fakat kendi oymak-oba adlarıyla anılan gruplardı. Aile adları ise a-se-na idi.dişi Kurt (türeyiş)hikayesi romanınkurucusu olan Remus ve romulus’u anlatan Etrüsk mitiyle arasında büyük benzerlik vardır.kurt totem hayvanı olarak uzun süre imparatorluğun koruyucusu ve yol göstericisi olacaktır.Bir çok yazıtın (Bugut)Sogd’ca olması yazarlarının Sogd olduğunu gsrermez.Bunların Altaylarda yaşarken İran dünyası ve kültüründen etkilendiklerini gösterir.8.yy.da Tu-kiu’leri Çinliler sarılar ve karalar olarak iki gruba ayırır.Ve Tu-kiu imparatorluğunun kurucu elemanı sol kanad gösterilmiştir.Etkili ve dinamik bir Türk dünyasının görece dar (genel hatlarıyla 45-55 paraleller) fakat çok uzun bir tporak parçası üzerinde hemem kesintisiz olarak kuzey ormanları ile güneydeki büyük uygarlıklar arasında Mançurya sınırlarından Bizans sınırlarına kadar yayıldılar.Müslümanlar Tu-kiu’lerden başka boylarında aynı dili konuştuğunu fark edip hepsine Türk ismivereceklerdir.Tu-liu’ların lderi bumindir.Demircidirler.Türkler yalnızca hayvan yetiştiricisi olarak kalmaz,ürettikleri nefis bozkır sanatı eserlerini madene işleyenler olarak karşımıza çıkar.Maveraünnehirin kaderi belli olduğunda burası artık Türk yurdudur ve İran’la komşu olunur.Bölge artık Turan ve İran olarak anılır.İstemi hanın Maniaş başkanlığında Sogdlardan oluşan danışman ve elçi grubu bulunur.567 sonrası ilişkiler ağı Bizansa kadar yayılır.2.justinos’a İskit yani sogd harfleriyle yazılın mektuplar sunulur.Koço – Tysadam Yazıtları ile Bain Tsokto (Orhon Yazıtları) Yazıtlarında ilk defa Sogdca yerine ulusal bir dil kullanılmıştır.Ulısal dile dönüşü temsil eder.Yazıtlarda bir avuç Türk’ün önce 17 ,sonra 70 ,daha sonra 700 kişi Kutluk adı verilen İlteriş Kağan ile birlikte dağa çıkar ,bütün kaygısı her zaman olduğu gibi devlet oluşturmak ve halkı düzenlemektir (Göktürk Devleti).bilge Tonyukuk arkasında taşa kazılı siyasal bir vasiyetname bırakarak (725) ölmüştür. Türkler sibiryadan çıktıktan sonra bozkır insanları oldular.Soğuğa dayanıklı kızaklı arabalar yaptılar.Çinliler iki tekerlekli ,yüksek arabaların Tie-lolar yada ting-linglere (Türkler) özgü olduğunu bildirmektedirler.Hunlaarın bunların daha küçük boutlu olanlarını kullandıkları bilinir.bu arabalar genellikle öküzlerle çekiirdi.Ailelerin taşınması için kullanılan bu göçebe arabalar iç kullanım alanları ile birer konut özelliğindeydi.Kapılar güneşin doğduğu yöne saygı nedeni ile doğuya açılırdı.Hayvan yetiştiriciliği bozkır Türklerinin temel uğraşıydı.At en önemli hayvandı.Savaşta atlı güher dönemde önemlidir.Bozkır yollarından geçen devasa kervanlar vardı.bu kervan ticareti büyük bir olasılıkla tarihöncesi dönemlerden beri bu biçimde yürüyordu.Göçebe halklar İranlılar ve Türkler kuzey ticaret yollarını denetimleri altında tutuyorlardı. Türklerde bir sanayinin varlığından söz etmek mümkündür.Bu yalnız keçe ve halı sanayi değil maden ,demir,tunç,ve altın sanyiydi.Hiong-nuların ,hayvan resimli bozkır sanatının devamı olan sanat Asya bozkırlarının eski halklarının maden sanatı alanındaki ustalığını gösterir.Hiong_Nu ların yaşam alanlarında ele geçen kemer tokaları,binek ve koşum gereçleri, bayrak direği ucu,gibi nesneler Türüklerin ,Juan Juanlaın egemenliği sırasında Altay’daki güçlerini kısmen demircilik mesleğine borçlu olmalarının nedeni olmaları ,Şamanlara yakın kılan ateş ve demir bigisi ne sahip olmalarının yanı sıra üretici olmaLARIDIR.Bağımsızlıklarını elde ettiklerinde Bizanslılarada demir satmayı önermişlerdir.Orduyu oluşturan gruplar at kuyruklu dancaklar etrafında toplanırdı.kurt başı yada başka bir hayvan betiminin takılı olduğı flamalar da
laBizanslılarada demir satmayı önermişlerdir.Orduyu oluşturan gruplar at kuyruklu dancaklar etrafında toplanırdı.kurt başı yada başka bir hayvan betiminin takılı olduğı flamalar da vardı.Savaşlarda ata prinçten bir baş zırhı takılırdı.En iyi süvariler ve okçular oldukları bilinmekle birlikte bu iki üstünlüklerinden nasıl yararlandıkları bilinmezse göçebelerin İskitlar döneminden itibaraen sürekli yineledikleri başarılar anlaşılmaz.Göğüs göğse savaştan kaçınılır.Düşman hatlarına saldırıya geçilerek ortaya yaklaştıkları sıradaam üzerlerine ok atılmaya başlanacağı sırada birden dönerek omuzları üzerinden ‘’part Okunu’’savururlar.Hunların direnmeyle karşılaştıklarında emen dğıldıkları ,ama aynı hızla geri dönerek yolları üzerindeki her şeyi dağıtığ altüst ettikleri bilinir.Yalnızca kıstırıldıklarında karşı koyarlar.Herodot tarihinde İskitlerin ancak atalarının mearlarına kadar kıstırıldıklarında karşı koydukları söylanir. Daha önce değil.Ve o zamanda çember eklinde dizilmiş ,nerede ise hareketli birer tabya olan arabalarının arkasına kapanırlar dı.Attila’nın Katalanum Ovasında yaptığı buydu.Akrabalık ilişkileri,hediyeleşme ,kan kardeşiği önemliydi.halk budun tabiriyle ifade ediirdi.Türükler genellikle krk ve yün giysiler giyen saçlarını açık bırakan,kimselerdi.Hunlar keten gömlek giyer,başlarında bir migfer yada yumuşak bir başlık bulundururlardı.ayaklarında teke derisinden dolaklar taşırlardı.Mayalanmış kısrak sütü olan kımız içiyorlardı.Kümükren (kümürken) yani soğan kullanılırdı.Eftalit (Ak Hun) Hatunlarında boktak adlı değerlğ taşlarla süslü boynuzlu başlıkları vardı.Sogdcanın tüm orta asyanın ortak dili olduğunu kabul edilmesine karşılık halk ın konuşma dili Türkçedir.Türk bozkır kültürü diğer bozkır kültürlerinin senteziyle şekillenmiştir.Tengri Gök tanrıdır-mavidir.
Az’lar Harezm ve Cürcanda yaşayan alanlar ile azların karışık harzem-peçenek lehçesi konuştuklarını Biruni belirtmektedir.Hititler komşu olarak doğu karadenizde yaşadığı görülen azziler ile az ‘lar ayı ise MÖ.1700-1200 lerde doğu kadenizde türklarin bir kolu yaşıyordu denebilir.
Anadoluya ilk kültürleri getirenlerin proto Hititlerdir.Kalkolitik çağı kapsayan MÖ.5000-3000 yılları arasında Anadoluyayeni insan kütleleri gelmiştir.Anadolunun bu ilk halkının brekisefal ırkından olması asyayla bağlantı karulmasına neden olmaktadır.MÖ.3.bin sonlarına doğru ortaasyada meydana gelen siyasi kaynaşma insan gruplarının yeniden batıya göç etmelerine neden oldu.Bu dalgalardan bir ksmı Kafkaslar üzerinden anadoluya girerek siteler hakinde yaşayan proto Hititler ve bunlardan sonra anadoluya gelerek göller bölgesşne yerleşen Luviler ‘in bölgelerini işgal ettiler.Kusar ve Neşa beyliklerini kurdur. Kusarlar proto Hititlerin yerleri ile kendilerinin kurdukları yeni alanlara yerlaşirken Kusarın yerinin Niğde-aksaray civarı olduğu düşünülür.Nesa’nın ise Muratlı höyük çevresinde olduğu sanılır.Nesların hükümdarı Anitta zamanında MÖ.1900 yıllarında Anadolnun eski halkı proto-hititler ve Nesalılar kaynaşıp anadolunun bilinen ilk imparatorluğu olan Hitit imparatorluğunu kurdular. Önceleri komşu luvilerle ilişkiler iyi olup luvi dili yaygın olarak hihitlercede kullanılır hale gedi.nesa beyliği Hitit imparatorluğu haline gelince devletin hakim unsuru hattiler olduğundan imparatorluğun adıda Hitit ldu.Asyanik topluluklar ile hint-avrupa gruplar karışarak ağırlık hint-avrupalılışmış gruplardan oluşmuştur.Hititler güçlü oldukları dönemde doğudaki hurriler asıllı mitanniler ile mücadele ederek onları vasal krallık hakine getirdiler.II.Murşil döneminde Hitit topraklaronı kuzeyinde Kaşkalar (Gaşkalar ) isyan ederler.bu sırada güneydoğuda Asurlar ortaya çıkar.Tuthaliye IV zamanında Asur tehlikesi artar,Asurlar Hitit vasalı Hurilerin mitann,i devletini istila eder.Mitannilere yardıma çalışan Hititler Asurlara yenilir ve böylece Hitillerin mitanniler üzerindeki etkisi sona erer.Bu arada batıdan deniz yoluyla anadoluya yeni kavimler gelmeye başladı.MÖ.1180 de birden bire yazılı dönem sona erer ve Anadolu için karanlık dönem başlar ve yaklaşık 500 yıl sürer.Bu arada Hititler hurrivemitannilere sığınır.MÖ.2000 yıllarında Kaaafkaslardan Anadoluya gelerek Doğu Karadeniz ve doğu Anadoluda yaşayan Huriler Hitit kültür ve sanatının doğu Anadolu ve mezopotamyaki temsilcileridir.Hitilarin kuzey komşuları arasında çağdaşı olan gaşkalar varlıklarını devam ettirmektedirler.doğu anadoluda asur etkisini takiben Urartu hakimiyetine girer.MÖ.9.yy.da kurulan bu devlet MÖ.600 yıllarına doğru Kafkasyadan gelen kimmerlerin ve takipçileri İskitlerin baskısına dayanamayıp siyasi etkinliklerini kaybettiler.Bunların bir kısmı doğu karadenize ,Trabzonun güneyine çekilirler.Buralarda tanrıları Khaldi adından dolayı Yunanlılar tarafından Khaldiler olarak adlandırıldılar.Doğu karadenizdeki yer adları incelendiğinde Hitit ve Luvice kökenli yer adlarınısaptanması dağılan Hititler ve vasallrı luvilerin doğu karadenize sığındıkları anlaşılmaktadır.MÖ.1200-800 arası Anadolu için karanlık çağdır. Frigyanın ilk halkı proto-Hititlerdi.Daha sonra anadoluya Makedonyadan gelen Thrak kökenli firigler MÖ.1200 lerden itibaren büyük tzahribatlara neden olup karanlık çağ sürecini başlatırlar.MÖ.800 de Frig krallığı kurulur.Sınırarı Sakarya boylarından Kızılırmağa ,Karadeniz kıyılarına kadar uzanır.Bu dönemde doğu karadenizde kimmerler bulunmaktaydı.MÖ.670 li yıllarda Kafkaslar üzerinden ,doğu Karadeniz yoluyla kimmerlerin saldırılarıyla Frigler güç aybeder kimmerler tarafından devletleri ortadan kaldırılır.Frig dili MS.4.yy.a kadar anadoluda varlığını sürdürür.Miletlilerin batı anadoludan gelerek doğu Karadeniz bölgesinde ticaret kolonisi kurma çalışmaları başlar.
Karadenizin kuzeyindeki geniş bozkırlarda yaşayan kimmerler kendileriyle aynı soydan gelen İskitlere karşı mücadeleyi kaybedip kitleler halnde Kafkas yoluyla doğu Karadeniz ve doğu anadoluya inmeye başlamışlar ve Urartu devletinin yıkılmasına neden olmuşlardır.artlarından gelen İskit baskısıyla atıya yönelmiş frigleride yenerek MÖ.676 da frig ülkesinede hakim olurlar.Peşlerinden gelen İskitlerle kaynaşarak yaklaşık otuz yıl boyunca anadoluda hakim unsur olurlar.Merkezleri Sinoptur.Kimmer ve İskitler anadolya göçebe olarak geldiklerinden ve yazılı hayatları olmadıklarından yaşadıkları bölgelerdeki halkların dilleri ve kültürlerini aldılar.MÖ.546 da Anadolu hakimiyeti Med’lere geçti.Medlerin devamı olan Persler anadoluyu satraplıklar halinde bölerek merkeze bağladılar.Kıyılardaki yunan koloniler Perslere bağlanır.Bunların ticaretinde İranda etkili olmaya başlar.Perslerden sonra anadoluya hakim olan Makedonya kralı İskender ve hellenizm dönemi ve sonrasında kurulan pontus krallığı ,takiben roma imparatorluğu ,Doğu roma (Bizans imparatorluğu)anadoluya hakim olur.Bu toplulukların çoğu hiristiyanlık dinini bu dinin getirdiği dil birliği yüzünden MS.3.yy dan sonra kendi kültürel kimliklerini ve anadoluda resmi dil olan önce Latince ,sonra rumcayı kabul etmekle öz benliklerini kaybetmeye başlamışlardır.Karadeniz bölgeside Kalkolitik çağ yerleşmeleri Samsun’daki Dündar tepe ve ikiz tepede görülür.Karadeniz Tunç çağı yerleşmeleri ise sahilde en ziyade iç kesimlerde yoğunluk kazandığı görülür.Doğu karadenizde kalkolitik ve Tunç ve demir çağı yarlaşmasi olarak Rize ili,Çamlıhemşin ilçesi ,Dikkaya köyü ,Çay mahallesindeki kaya-yamaç yerleşmesi doğu Karadeniz bölgesinin temsilcisi durumundadır.MÖ.3000 yıllarında Anadolunun doğusunda Hurri devleti bulunmaktaydı.Trabzon-Rize bölgesi Hititler döneminde Hayaşa (Azzi)olarakanılmaktaydı.Doğu karadenize yakınlığı bulunan Kafkaslar ve kars çevresinde saptanan Neolitik dönem (MÖ.8000-5500) Doğu Karadeniz Bölgesininde yakın tarihlerde iskan edildiği düşünülebilir.Müzede sergilenmekte olan MÖ.3000 li yıllara Tunç çağına tarihlenen Tunç sap delikli baltalar anadolunun bilinen ilk uygarlığı olan Hititler ve sonrasında aynı toprakları paylaşan Hurilerin bu bölgede yerleşmiş olabileceğini gösterir.Buradaki zengin maden yataklarının işletildiği dikkada raslanan maden curuflarından anlaşılmaktadır.
Doğu Kardeniz dağları vadi ve sahillrinde kimmer (İbrani bilgileri halklar dizinde Kimmerler ve Aşkenazları tüm kuzey halklarının babaları sayarlar) ve İskitlerden önce yerli halklar yaşamıştır.Doğu Kradenizin eski halklarıyla ilgili en eski bilgileri Kayralı Skylax,Heredot ve Ksenophon’dan öğrenebilmekteyiz.Karyalı Skylax MÖ.6.yy.da yaşamış yunan denizcisive coğrafyacısı.Pers hükümdarı I.dara tarafından İndus nehrinin bir kısmını keşfetmekle görevendirilmiş,adını taşıyan Periplus’ u (deniz seyehati) MÖ.508 de kaleme alınöıştır.Flavinus Arrianus (MS. 95-175) yunanlı tarihçi ve filozof roma imparatoru Hadrianus tarafından kappadokya valiliğine atanmış ,Karadeniz sahilleri hakkında bilgi veren ve bir bölümü imparatora yazdığı raporlardan oluşan periblo.Ksenophon Atinalı filozof ve tarihçi.Anabasis (Sefer)‘i yazdı.
Akdenizin denizci kavimleri daha önce Karadeniz sahillerine gelmiş olup sonrki yıllarda Helen kolonistler böleye gelmiştir.Fenikeliler,kartacalı tüccarlar,bölgeye Helenlerden önce gelmşir.MÖ.750-550 yıllarınada bölgede kolonist Helen faaliyetlari başlamıştır. MÖ.8.yy.larda yapılan doğu Karadeniz sahillerindeki kolone etme çalışmaları Karadenizin kuzeyindeki İskitlerin baskısı ile yerlerinden çıkartılan Kimmerler tarafından ortadan kaldırılmıştır.MÖ.7.yy.da yeniden kolonize çlışmaları başlamıştır.Kimmerleri yeri alan İskitler Helen kolonist ve tücarlara dostça davranmıştır.MÖ.670 de Miletliler tarafından ele geçrilerek Helenleştirilen Sinop tan sonra doğu karadenize geçilmiştir.
M.Ö.8.yy.da Karadenizin kuzeyinde Kimmerler bulunmaktaydı.M.Ö.8.yy.sonlrında Orta Asyadan gelen İskitlerin baskısı ile bölgeden haraket edem Kimmerler Kafkaslar yolyla doğu anadoluya gelerek Urartularla svaşmışlar Kzırırmak,Sakarya bölgelerinde yayılarak kuzeydoğu anadoluyu işgal etmişlerdir.Kimmer saldırıları sırasında Karadeniz kıyılarındaki Helen kolonileri yok edildi.Kimmerleri takip eden İskitler MÖ.6.yyda doğu Anadolu ve oradan diğer bölgelere yayılmışlardır.Kimmer ve İskitlerin Atlı göçebe kültüre sahip olan ,idari ve askeri teşkilatlanmaları ,sanatta orta asya hayvan üslubunun takipçileri olmaları Turani kavimlerle akraba oldukları tezini güçlendirmektedir.Alp Er Tonga zamanında MÖ.643-625 yıllarında ege ve Kapadokya ya yayılan İskitler /Sakalar ‘in küçükasya hakimiyetleri 28 ıl sürmüştür (heredot).İskitlerin (Sakaların ) küçük asa hakimiyetleri 625 yılında Alp Er Tonga’nın Med kralı Kiyatsares tarafından öldürülmesiyle son bulur.bu olaydan sonra Anadoluda kalan İskitlerin bir kısmı Kuzeydoğu Anadoluya yerleşmişlerdir.Ksenophon MÖ.400 lerde Bayburt civarındaki İskit ülkesinden 4günlük bir yürüyüşle geçtiğinden bahseder.
Ksenophon ( MÖ.430-355 ),Anabasis (Sefer) adlıeserinde Pers İmparatorluğunun Batı Anadolu Valisi Kyros’un babası II.Dara ‘nın ölümünden sonra tahta çıkan kardeşi II.Atrakserkes’e (MÖ.404-358) isyan ederek bir ordu toplayıp MÖ . 401 de Sardes’tn yola çıkarak Anadoluyu eçip Babil yakınlarındaki Kunaksa’da Pers İmparatorluk ordusuna yenilmesi ve Kyros’un öldürülmesinden sonra başıboş kalan onbin kadar Helen paralı askerin ülkelerine dönüş hikayesini anlatır.
Kunaksa yenilgisinden sonra ülkelerine dönmek üzere yola çıkan Helen askerlerinin komutanları yoldaöldürüldüğüiçin aralarında seçtikleri komutanlarla birlikte orduyu yöneten Ksenophon kayda aldığı Anabasis/Sefer’de ordunun yaşadığı olayların yanı sıra geçtiği bölgelerde yaşayan halklar konusundada bilgi verir.Anabasis 4. ve 5.kitapta Karadeniz bölgesiyle ilgili yaşananlar yer almaktadır.
Helen paralı askerlari geçtikleri her yeri yağmalattılar.Ksenpohon (MÖ.430-355) bugünkü Bayburt Ovasında Onbinlerin İskitlerin memleketine girdiklerini ovad 4 günde yirmi parasang (yaklaşık 104 km.) gittikten sonra büyük ve zengin bir şehir olan Gymnias’a ulaştılar.Burası Onbinlerin rastladığı ilk şehirdi.Gymnias ‘tan (bügünkü araklı-aydıntepe olabilr)geçerken yöneticisinin çok akıllı olduğundan söz eder.Yönetici kenti yağmalattırmadığı gibi onlara verdiği klavuzlarlada 5 günde denizi görebilecekleri yere götüreceklerini söyleyerek onlaraın kısa sürede kendi topraklarından çıkmalarını sağlamışlardır.Kılavuz yolu uzatarak orduyu düşmanlarının yaşadığı bölgeden geçirtmek suretiyle köylerini yağmalatmıştır.Eski Çağın ünlü oğrafyacısı Amasyalı Strabon (MÖ.64-MS 21) Geographica adlı eseride Trabzonun üst tarafında doğudan batıya doğru Moskhia dağları,Skydises/İskit dağı Samsun bölgesine kadar uzanan Paryados dağlarından bahseder.Bu İskit dağı maçkanın güneydoğusunda yükselen Kolat dağlarıdır.Herodot Karadenizin kuzeyindeki İskitler olarak tanımladığı Skolat/Kolatlar’ın isinleri yer ve aile adı olarak yaşamaktadır.

----------------------------------------------------------------

dikkaya köyü sitesi dikkaya köyü merkez dikkaya köyü güllü dikkaya köyü yayla dikkaya köyü merze dikkaya köyü handağı dikkaya köyü dastavi dikkaya köyü kinya dikkaya köyü cileni zeni dikkaya köyübehice dikkaya köyü orta mahalle dikkaya köyü düzmahalle dikkaya köyü okulu dikkaya köyü kosanoğlu dikkaya köyü kesici dikkaya köyü karaman dikkaya köyü kus dikkaya köyü taki dikkaya köyü klemuri dikkaya köyü gelişimtv dikkaya köyü muhtarı dikkaya köyü azaları dikkaya köyü gençleri dikkaya köyü kuran kursu dikkaya köyü merkez camii dikkaya köyü zibari dikkaya köyü sitesi dikkaya köyü merkez dikkaya köyü güllü dikkaya köyü yayla dikkaya köyü merze dikkaya köyü handağı dikkaya köyü dastavi dikkaya köyü kinya dikkaya köyü cileni zeni dikkaya köyübehice dikkaya köyü orta mahalle dikkaya köyü düzmahalle dikkaya köyü okulu dikkaya köyü kosanoğlu dikkaya köyü kesici dikkaya köyü karaman dikkaya köyü kus dikkaya köyü taki dikkaya köyü klemuri dikkaya köyü gelişimtv dikkaya köyü muhtarı dikkaya köyü azaları dikkaya köyü gençleri dikkaya köyü kuran kursu dikkaya köyü merkez camii dikkaya köyü zibari dikkaya köyü halkı dikkaya köyü marketleri dikkaya köyü çeşmesi dikkaya köyü laz dikkaya köyü lazca dikkaya köyümüzik dikkaya köyü video lazca klip izle lazca video izle lazca tulum dinle horon izle kaçkar yaylası videolar video eğlence lazca şiir lazların yaşamı dikkaya köyü sakinleri dikkaya köyü dikkaya köyü neresi dikkaya köyü resimleri dikkaya köyü videoları dikkaya köyü eski resimleri dikkaya köyü rize dikkaya köyüyıldız market dikkaya köyüak partı teşkilatı dikkaya köyü oğretmenleri dikkaya köyü imamı adem baltacı dikkaya köyü okulu dikkaya köyü tarihi http://camlihemsin.meb.gov.tr/camlimem/OKULLAR/dikkaya.jpg tarihçesi http://camlihemsin.meb.gov.tr/camlimem/OKULLAR/dikkaya.jpg geçmişi http://camlihemsin.meb.gov.tr/camlimem/OKULLAR/dikkaya.jpg  dikkaya köyü geçmişi  dikkaya köyü tarihi  dikkaya köyü tarihçesi  dikkaya köyü yaylaları dikkaya köyü


   
 
 
  Toplam 116256 ziyaretçi  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol